Herakles’in Eğitim Çağları

Herakles büyüyünce eğitim görmeye başladı. Bazı derslerden hoşlanıyor bazı derslerden de hoşlanmıyordu. Ona hoşlanmadığı dersleri öğretmeye kalkmak tehlikeli bir şeydi. Musiki dersinden hiç mi hiç hoşlanmıyordu; belki de musiki Öğretmenini sevmemiştir. Bir gün çalgısını kaptığı gibi zavallı Öğretmenin başına indiriverdi. Adamcağız oracıkta öldü. Herakles yandı yakıldı, üzüntüden parçalandı, ama elden ne gelir? Ondan sonra musiki gibi dersleri bir yana bırakıp Herakles’e silâh kullanmayı, araba sürmeyi, güreşmeyi öğrettiler. Bu dersleri öğreten bütün öğretmenler, sağ şahin kaldılar.

Gün geçtikçe büyüyordu Herakles, güçleniyordu. On sekiz yağma gelmeden Kithiaron ormanlarında yaşayan önlü aslanı öldürdü, postunu da kendisine elbise yaptı.

Bir süre sonra Thebailer Prenses Megara ile evlendirdiler onu. Karıkoca mutluluk içinde yaşayıp gidiyorlardı; bu evlilikte üç oğulları oldu. Ama işin içine Hera karıştı yine. Herakles’i ansızın çıldırtıverdi. Aklı başından giden Herakles, Mağara’yı da, üç çocuğunu da kendi elleriyle öldürdü. Ne yaptığını bilmiyordu. Ortalık kana bulanınca kendine geldi. Olanları korku içinde uzaktan seyreden Thebaililer, onun kendine geldiğini görünce yanına yaklaştılar. Amphitryon, Megara’yla çocuklarını kendisinin öldürmüş olduğunu söyledi Herakles’e.

“Onları ben öldürdüm ha?” diye inledi Herakles.
“Sen öldürdün. Ama kendinde değildin.”
“Kendi kendimi de öldüreceğim.”

Bağıra bağıra evden dışarıya fırladı. İşte o anda Atina kralı Theseus göründü kapıda, Herakles’in kanlı ellerini tuttu:

“Kendini öldüremezsin, Herakles. Gözümün önünde kendini öldürürsen seni tutmadığım için tanrılar beni de bağışlamazlar sonra.”

“Demin ne yaptığımı biliyor musun?” diye sordu Herakles.
“Biliyorum,” dedi Theseus, “ama acı duyuyorsun ya. İçinden neler geçtiğini anlar tanrılar, bağışlanırsın.”
“Öldüreceğim kendimi.”
“Bir kahraman böyle konuşmaz,” dedi Theseus.
“Kendimi öldürmeyip de ne yapayım?” diye bağırdı Herakles. “Yaşayayım mı? Herkes, ‘Bak, işte karısıyla çocuklarım öldüren adam bu mu desin?”
“Kendine gel,” dedi Theseus. “Ben seni Atina’ya götürürüm. Evim senin evin, eşyalarım senin eşyaların… Gün olur, sen de bana, Atina’ya yardım edersin.”
Uzun bir sessizlik oldu. Sonunda, “Peki.” dedi Herakles, “dayanacağım.”

İki arkadaş, Atina’ya gittiler. Orada Theseus, Herakles’i yatıştırmaya çalıştı.

“Sen o anda çıldırmıştın,” dedi; “he yaptığını bilmiyordun. Bu işte suçun yok.”

Herakles yine yatışmadı. Karısıyla çocuklarının ölü gövdeleri geliyordu göklerinin önüne. Delphoi tapınağına gidip bakıcıya bu suçtan arınmak için ne yapmak gerektiğini sordu.

Bakıcı, “Suçlusun Herakles,” dedi, “bu suçtan arınmak: için Mykenal kralı Eurystheus’a gidip onun buyuracağı şeyleri yapman gerek.”

Bunları duyunca sevindi Herakles. Hemen Eurystheus’a koştu. Galiba pekiyi bir kişi değildi Mykenai kıralı, dünyanın en güçlü adamının kendine gelip tutsaklar gibi çalışmak istemesinden çok hoşlandı. Kendisine bu konuda Hera’nın da akıl öğrettiği söylenir. Zaten Herakles’i ömrünün sonuna kadar rahat bırakmadı Hera; onun Zeus’un oğlu olmasını kendine yediremiyordu.

Bu işleri başarıp suçlarından arındıktan sonra yeni yeni serüvenlere atıldı Herakles. önce toprağın oğullarından dev Antaios ile boğuştu, önüne çıkan herkesle boğuşurdu Antaios, sırtını yere getirdiği kimseleri de oracıkta öldürürdü, öldürdüğü kişilerin kafa taslarından bir tapınak kuruyordu kendine. Günlerden bir gün Herakles’le karşılaştı. Hemen boğuşmaya başladılar. Son derece güçlü bir yaratıktı dev, Herakles onu ne zaman yere fırlatsa, toprak anadan aldığı taze güçle, hiç yorulmamış gibi yeniden ayağa fırlıyordu. Herakles ne yapsın, tutup havaya kaldırdı Antaios’u, yere bırakmadan havada boğdu.

 

Yorum bırakın